Özellikle tavsiye ederim... Eğer seyretmedinizse, mutlaka bulun buluşturun bu filmi seyredin. Benim en sevdiğim filmler Akdeniz filmleridir. Bu harika bir film, çok özel bir film. Hararetle tavsiye ederim...
Sabahın köründe limandaydık gene. Yaseminciğim'le ve Eser'le laklak... Yasemin'i biliyorsunuz. Sağdaki bloglarda Beril'in Günlüğü blogu var ya, onun sahibesi Yasemin. Canım arkadaşım... Konuştuk, sohbet ettik, yeni blogumdan bahsettik.
Bu arada aklıma gelmişken: Yeni blogu 1 eylül'de başlatıyorum. Özel ve kapalı bir blog olacak diye bahsetmiştim daha önce de. Benim gönlümün, ruhumun, beynimin oturma odası olacak orası, çok özel konukları ağırlayacağım. Ama bugün iki arkadaşım beni şaşırttı. İkisi de zaten listemdeydi ama biri bana: 'Nükhetçiğim, yeni blogun hayırlı olsun, bekliyorum dört gözle, davet edersin diye düşünüyorum artık' dedi, bir diğeri de, hangi adrese yollayayım diye sorduğumda: 'Ben sana ayıp olmasın diye yazmadım, söylemedim, zaten sen davet edersin diye düşündüm' demez mi?
Yapmayın etmeyin... 'Ben isterim okumak' ya da 'yok be, ben blog mlog okuyamam, sağol' demek bu kadar zor olmamalı. Ayrıca illa ki şahsen beni tanımak, görüşüyor olmak da gerekmez. Burada keşfetmiş ya da başka bloglarımdan ya da sitemden, köşelerimden tanıyan, okuyan ama özel blogu da görmek isteyen birini, tanıyayım tanımayayım, nereden bilebilirim blogu okumak istediğini? Onlarca insan var tanıdığım, hangisini davet edeyim? Okuyacağını bildiğim ya da okumak isteyenleri. Eh, ben atlayabilirim, bilemiyor tanımıyor olabilirim, bu durumda bir zahmet o kişiler bana 'ekle beni' diyecek.
Bu arada, bunu yapanlar da var zaten. Teşekkürler. :)
Yarım gün turum vardı. Hipodrom, Sultanahmet camii, çarşı, Aya Sofya yaptım. Kapalıçarşı civarında bir sürü eş dost tanıdık var haliyle. Bunlardan biri de Velvet Halı'nın sahibi Rıfat. Rıfat ve oğlu benim komşum olurlar. Tarabya'da yanyana sitelerde oturuyoruz. Ama bunca senedir tek görüştüğümüz yer Nuruosmaniye'dir. Rıfat'ın Tiftik adında deli bir köpeği var. Bayılıyorum ona. O da beni tanıyor, seviyor. Çok şeker şey. Bugün gene yanında getirmiş Rıfat Tiftik haydutunu, ben de bol bol sevdim Tiftikçiğimi ve oynadım onunla.
Tur öğlen bir gibi bitti ben de hemen Lady'ciğimi ziyarete gittim. Lady artık aşağı kattaki odada kalıyor. Yoğun bakım ünitesinde bir problem yaşıyordu. Serum ile birlikte diüretik de verildiği için haliyle kontrolsüz şekilde çişini yapıyor Lady ve çok titiz bir kız olduğu için insiyaki olarak ve kumdan alışkanlık altındaki büyük pedi eşeliyor ve yerinden oynatıyormuş. Gidip bunun da üstüne oturunca her yeri kirleniyor, her yeri kirlenince de iki günde bir yıkanması gerekiyor. Bu da iyi değil, üşütme ihtimali yüksek diye aşağı kattaki kafeslere aldılar, iyi oldu. Orada altındaki petleri eşeleyip yerinden oynatma şansı yok. Bu gittiğimde yalnızca patileri kirlenmişti. Canım kızım benim, çok titizdir. Yavru kuşum...
Bu, pişmeden önceki hali. Piştikten sonra ve sosla, of yeme de yanında yat. Yok yok, bence yiyin... Mutlaka deneyin siz de. Tarifi benim Vegan blogda var...
Bir gün daha böyle geçti gitti işte...
Bu arada yeni bir yazı yazıyorum. Bu yazı da, Martiros Saryan'ın bir tablosuna deneme olacak... Yakında...
Hâlâ 'Benim Filmimin Müziğini Sen Yap Müzik Tanrısı' yazımın sancıları dinmedi. Biraz zamana ihtiyacım olacak. O yazıda çok fazla açmışım yüreğimi, ruhumu of of... Yaralıyor böyle şeyler haliyle. O yazı nerede mi? Web sitemde, ya da Taş Kahve blogunda okunabilir. Bir düzyazıdır, denemedir. Arto Tunçboyacıyan'a ithaf edilmiştir. Arto'nun 'Gülerken Ağlıyorum' adlı bestesine bir denemedir. Aslında o besteyi dinlerken okuyanlar çok daha farklı bir zevk aldıklarını hatta ağladıklarını bile söylediler. Eh, ben de çok ağladım yazarken...
Sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder