Güneşe Ağıt
Gel gece,
Hades’in karanlığı gibi gel, ört üstünü şehrimin…
Tarihin en
büyük acısı gelecek başımıza biraz sonra
Gel gece,
sakla şehrimi, kimse görmesin bu acıyı…
***
Çık gel
karanlıktan…
Yüreğim
yolunu gözler
Tutku
şarabını tadar ruhum seni her gördüğümde…
***
Dalgalar
dövüyor bu gece kıyılarını şehrimin. Duyuyor musunuz denizin sesini?
Ayrılıklar
gibi acı sesi denizin bu gece. Ayrılık şarkıları gibi…
Deniz… Bağrında döl barındırmayan deniz…
Kime analık
etmiş bugüne kadar, kim içinde yaşamı dölleyip yeşertmiş?
Kızdı mı,
gerçek anayı, toprak anayı bile sürükleyip götüren deniz getirdi bize savaşı.
***
Azgın
fırtınada kuduran denizde kalan denizciler gibi kaderin ellerine bıraktım
kendimi.
Rüzgârlara
verdim sesimi…
Dalgalarda
sürüklenip gidiyorum…
Kalbimin
anahtarı, acılarımın barınağı gece, gel ört üstümü.
***
Kentin
ışığı söndü, siz hala neyi kutlarsınız? Görmüyor musunuz başınıza gelecekleri?
Karanlık bu kadar mı kör etti sizi?
Yiyip içip
eğleniyorsunuz şimdi, oysa ben duyuyorum acı çığlıklarınızı…
Kahkahalarınız
ağlamalara, sızlamalara dönüşecek
Kapkara
gece saracak üstümüzü
***
Suretin
dudağımın ucundaki tebessüm,
Karanlığın
içindeki ışıktır hayalin…
Uzaklığın o
kadar yakın ki, yanar ellerim.
***
Parnassos’tan
gelen Phoikisli Epeios, neden uydun Athena’nın buyruğuna, neden yaptın o
silahlılarla yüklü tahta atı?
Dinlemediniz
beni, Tanrıların hediyesi değil dedim ama dinlemediniz, sevinçle açtınız
kapıları, aldınız ölümü içeri.
Aşkı
aldığınız kapıdan şimdi de savaşı soktunuz içeri…
Şimdi
şarkılarınız, danslarınız eşlik ediyor geceye.
Ama
biliyorum, birazdan çıkacak tüm kötülükler saklandıkları yerden, kana
bulayacaklar şehrimi. Bir ölüm çığlığı kopacak sokaklarda, analarının
eteklerine yapışacak korkudan titreyen çocuklar…
Birazdan
çıkacak savaş gizli sığınağından…
Kana
gömülecek erkekleri şehrin, kadınları zorla götürecekler başka diyarlara…
Tutsak
kadınların çığlıkları yankılanacak artık duymayan kulaklarınızda…
Dul
kadınlarınız, analarınız, kızlarınız ağlaya ağlaya yas tutacaklar.
Geçmişin
mutlu kenti gözyaşlarına bulanacak…
Ateşler,
dumanlar gökyüzüne kadar yükselecek, kapatacak güneşi, silecek umutları.
Hala
hayatta kalabilenler ağıtlar yakacak güneşe.
***
Koca koca
duvarlar ördüm etrafıma. Sağlam sağlam kapılar yaptım. Kapılara kilitler
vurdum.
Sakladım
kalbimi içine…
Aşk kapısının anahtarı mı bu elimdeki?
Göklere
yükselen duvarların arasında güneşe ağıtlar yakıyorum şimdi…
Karanlık
çöktü üstüme… Göster yüzünü…
***
Şafak
sökmesin istiyor kendini galip sanan mağluplar. Kahkahaları, sarhoş çığlıkları
surları aşıyor, karşı kıyılardan duyuluyor.
Halbuki
gitmedi onlar… Karanlıkların ardında saklanıyorlar denizin bağrında…
Birazdan çıkacak gecenin koynundan acı gülüşler, dertler, acımasız öç, azgın yürekli kavga ve hatta ölüm…
***
Kader mi demeli
teknenin dümenine geçene?
Oysa ben
gömmüştüm kara toprağın en derinlerine savaşı, bir daha gün görmesin diye.
Sandıklara
koyup gömmüştüm acı gülüşleri, dertleri, nefreti, kini…
Beni
koynunda uyutan şehir, aşkı da koynumda uyutsaydın ya…
***
Yavaş yavaş
gel gece, sar üstünü şehrimin
Ninniler
ağıt gibi her yerde bu gece
Öç, nefret,
kin, cinayet, ölüm… Hepsinin babasıdır savaş…
***
O kadar
derin ki gece, o kadar cazibeli, çekici, bir o kadar da ulaşılmaz.
***
Güneş,
gecenin örtüsünü kaldır şehrimin üstünden
Biraz daha
kalırsa gece savaşın soluğuyla yıkılacak her şey…
Kan akacak
süt yerine anaların memelerinden. Emziremeyecekler bebelerini.
Savaşla besleyecekler onları. Ağıtlar yakacaklar ninniler yerine.
Savaşla besleyecekler onları. Ağıtlar yakacaklar ninniler yerine.
Ağıtlar
yakacaklar güneşe…
***
Göklere
yükselen duvarların ardından göster yüzünü güneş… Aydınlat karanlığı, sabahın
kandilinden ışık alan aşkı, sevdayı…
Gömmüştüm
toprağın en derinlerine ben savaşı oysa…
***
Dökülmesin
ortalığa eli kanlı cellatlar, kendini kurban edenler, gözü kara yiğitler, bahtı
karalar…
Ey güneş, ne
olur, göster yüzünü, savaşa değil, barışa uyandır şehrimi...
Bir kerecik de olsa haksız çıkart beni…
Kassandra
mıydı benim adım yoksa?
Not: "Güneşe Yazılan Yazılar" yazı dizim Ahmet Güneştekin'in "Yüzleşme" Sergisi'ndeki eserlerden esinlenerek yazılan deneme yazılarından oluşmaktadır.
Bu hikâye düz yazı şeklinde bir ağıttır. Benim tarafımdan yazılmış olan "Işığa Ağıt" adlı tiyatro oyunundan bazı bölümler hikâyede kullanılmıştır.
"Işığa Ağıt" adlı oyunun metni Homeros'un İlyada / Hesiodos'un Tanrıların Doğuşu (Theogonia) / Euripides'in Troyalı Kadınlar / Yannis Ritsos'un Yaşlı Kadınlar ve Deniz / Nükhet Everi'nin Ölümsüzler Stoası (Stoa Athanaton) adlı eserlerinden ve Gökçen Özkalıpçı'nın Gaia şiirinden bir uyarlamadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder