24 Şubat 2013 Pazar

Oradan, buradan, havadan, sudan - 21


Yoğun tempolu günler öncesinin yoğunluğunu yaşıyorum bu sıralar.

Kışı severim ama bu kış nedense aynı duyguları uyandırmadı bende. Bitsin istedim, çeksin gitsin istedim.

Sevmiyorum öyle kabullenmişlikleri, ‘ne yapalım kış işte, iş yok güç yok’ tarzı sohbetleri, ezberlenmiş, klişeleşmiş lafları.

İnsanlar bir bilmişler ‘mevsim’, bir bilmişler ‘sezon’.

Benim gözümde eko sistem dahilinde olan bir şeyden bahsedilmiyorsa mevsimi, sezonu yoktur o şeyin. Turizmin sezonu olmaz, işin gücün sezonu olmaz.

Ama gel de anlat…

***

Ben işte bu düşünceler ve bu kısırdöngü içinde geçirdim kış aylarını. Sıkıldım ama gene de yoğun ve üretken geçti diyebilirim.

Şimdi bu kış günlerinin sonuna yaklaşırken beni birkaç güne kadar çıkacak olan Mardin kitabım heyecanlandırıyor.

Ardından fazla ara vermeden yayınlanması planlanan ve benim de bitmesi için harıl harıl uğraştığım romanımın heyecanı.

Önümüzdeki günlerde İstanbul, Türkiye ve Dünya’nın değişik yerlerinde yapacağım turlarımın başlayacak olması...

Tabii ki, bu bavul hazırlayıp zaman zaman konmadan uçmak fikri herkese cazip gelir. Ama bizimkisi iş. Ben çalışmaya gidiyorum. Eğlenmeye değil. Gene de sanırım gezdirdiğim insanlardan daha çok eğleniyor ve zevk alıyorum.

***

Yazmak eyleminin o büyüleyici ve sarhoş edici havasında geçti bu kış.

“Mardin / Güneş Ülkesi” adlı kitabım çok içime sinen bir kitap oldu. Okuyan herkesin beğeneceğinden eminim.

Okuyanın elinden bırakmak istemeyeceği, otelde, uçakta unutmayacağı bir kitap olsun istedim. Mardin’i benden dinlesin okuyan/gezen istedim. Sevdamı paylaşmak, okuyanı/gezeni evimde ağırlamak istedim.

Sanırım başardım.

Bu tarz bir kitabın yazılması, toparlanması ve yayına hazırlanması o kadar zor ve uzun bir süreç ki.

Fakat en güzeli de onca emeğin elle tutulabilir bir hale gelip başkalarına ulaşıyor olabilmesi.

Önümüzdeki günlerde okuyanların fikirlerini dinlemeyi çok arzu ediyorum.

***

Romanıma gelince, o da başka bir olay. Tarihten bir kişiliği aldım onu bir kurgu romanın başkahramanı yaptım.

Zor bir iş olduğunu kabul ediyorum. Bunu farklı bir kalıba sokamazdım, hikâye ya da deneme yazısı olabilecek bir şey değildi, kendiliğinden roman kalıbına girdi. Çok konuşan, karakterlerin karşılıklı iletişimlerinin önde olduğu bir roman. Görselliğinin yüksek olmasına özen gösterdiğim bir iş oldu. Yani okuyan her şeyi rahatlıkla gözünde canlandırabilecek.

Hedef kitle okuyucularımdan bazıları hikâyesini dinledi, çok azı ilk çalışmalarımı gördü. Hepsinin ortak fikri bu romanın ‘film’ olabileceği.

Olur, neden olmasın? Olursa ben de oturur senaryosunu yazarım. Zaten bildiğim bir kalıp.

'Romanın konusu ne?' diye merak ederseniz şöyle söyleyebilirim: Pargalı İbrahim Paşa ile bir sanat tarihçinin 16. yüzyıl ve 21. yüzyıl arasında gidip gelen hikâyesi.

Tarihten çekip çıkarılmış bir kesit. Hatasız işlenmesi gereken bir konu, her ne kadar kurgu roman da olsa. Ama asıl olay ‘paralel evrenler teorisi’ ve yazarken beni zorlayan mevzu tarihten çok bu oldu.

Çok severek yazdım. Hâlâ da yazıyorum. Finalini de yazdım romanın yalnızca arada önemli birkaç bölüm kaldı ve ben şimdi hiç durmadan onları bitirmeye uğraşıyorum.

Pargalı İbrahim Paşa benim oldum olası tarihte en sevdiğim kişilik olmuştur. Turlarımda bile çok özel ve ayrı bir yeri vardır. Bu kitap ta aynı Mardin kitabım gibi yılların sevdası, birikimi sonucu ortaya çıkan bir şey olacak.

Heyecanım doruk noktada.

***

Bundan sonra neler var heybemde?

Aslında biraz nefes almak istiyorum. Gezmek, kitap okumak ve yeni romanımı kurgulamak gibi planlarım var.

Ama tüm bunların arasında da elimde bir başka dosya hazır bekliyor. İlk iki kitaptan sonra bugüne kadar yazdığım tüm deneme yazılarımın en iyilerini bir araya toplayıp bir kitap haline getirmek arzusundayım.

Aslında bu benim ilk hayalimdi ama Mardin kitabı ve roman öne geçtiler. Bu da doğru bir karardı zaten.

Deneme yazılarımın yayınevi dosyası hazır, yalnızca bir-iki yazı eksik. “Güneşe Yazılan Yazılar” yazı dizimin önümüzdeki günlerde yazmayı planladığım son yazıları da bittikten sonra sunacağım bu dosyayı yayınevine.

‘İkinci roman ne?’ diye sorarsanız Lübnan’da, İç Savaş’ta geçen bir hikâye kurguluyorum. Uzun zamandır aklımda ama bir türlü zamanı gelmedi. Sanırım bahar aylarından itibaren yavaş yavaş kendimi bu konuya verebileceğim.

***

Tabii bu arada deneme yazılarımı yazmaya devam edeceğim. Ama deneme yazılarımdan oluşacak olan kitapla bir dönemi kapatıp başka bir dönem açmak arzusundayım deneme yazısı serüvenimde.

Hayatın bundan sonra getireceği şeylere açık olarak ben gene işimi yapmaya, gezmeye, gezdirmeye, öğrenmeye, anlatmaya, okumaya, yazmaya devam edeceğim.

Bakalım bundan sonra neler olacak...

Siz bu yazıyı okuduktan sonra kendi işinize gücünüze döneceksiniz, ben de Pargalı İbrahim Paşa ile Paşa’nın sarayının dehlizlerine.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails