Yoğun
tempolu günler öncesinin yoğunluğunu yaşıyorum bu sıralar.
Kışı
severim ama bu kış nedense aynı duyguları uyandırmadı bende. Bitsin istedim,
çeksin gitsin istedim.
Sevmiyorum
öyle kabullenmişlikleri, ‘ne yapalım kış işte, iş yok güç yok’ tarzı
sohbetleri, ezberlenmiş, klişeleşmiş lafları.
İnsanlar
bir bilmişler ‘mevsim’, bir bilmişler ‘sezon’.
Benim
gözümde eko sistem dahilinde olan bir şeyden bahsedilmiyorsa mevsimi, sezonu
yoktur o şeyin. Turizmin sezonu olmaz, işin gücün sezonu olmaz.
Ama gel de
anlat…
***
Ben işte bu
düşünceler ve bu kısırdöngü içinde geçirdim kış aylarını. Sıkıldım ama gene de
yoğun ve üretken geçti diyebilirim.
Şimdi bu
kış günlerinin sonuna yaklaşırken beni birkaç güne kadar çıkacak olan Mardin
kitabım heyecanlandırıyor.
Ardından
fazla ara vermeden yayınlanması planlanan ve benim de bitmesi için harıl harıl
uğraştığım romanımın heyecanı.
Önümüzdeki
günlerde İstanbul, Türkiye ve Dünya’nın değişik yerlerinde yapacağım turlarımın
başlayacak olması...
Tabii ki,
bu bavul hazırlayıp zaman zaman konmadan uçmak fikri herkese cazip gelir. Ama bizimkisi
iş. Ben çalışmaya gidiyorum. Eğlenmeye değil. Gene de sanırım gezdirdiğim
insanlardan daha çok eğleniyor ve zevk alıyorum.
***
Yazmak
eyleminin o büyüleyici ve sarhoş edici havasında geçti bu kış.
“Mardin /
Güneş Ülkesi” adlı kitabım çok içime sinen bir kitap oldu. Okuyan herkesin
beğeneceğinden eminim.
Okuyanın
elinden bırakmak istemeyeceği, otelde, uçakta unutmayacağı bir kitap olsun
istedim. Mardin’i benden dinlesin okuyan/gezen istedim. Sevdamı paylaşmak,
okuyanı/gezeni evimde ağırlamak istedim.
Sanırım
başardım.
Bu tarz bir
kitabın yazılması, toparlanması ve yayına hazırlanması o kadar zor ve uzun bir
süreç ki.
Fakat en
güzeli de onca emeğin elle tutulabilir bir hale gelip başkalarına ulaşıyor
olabilmesi.
Önümüzdeki
günlerde okuyanların fikirlerini dinlemeyi çok arzu ediyorum.
***
Romanıma
gelince, o da başka bir olay. Tarihten bir kişiliği aldım onu bir kurgu romanın
başkahramanı yaptım.
Zor bir iş
olduğunu kabul ediyorum. Bunu farklı bir kalıba sokamazdım, hikâye ya da deneme
yazısı olabilecek bir şey değildi, kendiliğinden roman kalıbına girdi. Çok
konuşan, karakterlerin karşılıklı iletişimlerinin önde olduğu bir roman. Görselliğinin
yüksek olmasına özen gösterdiğim bir iş oldu. Yani okuyan her şeyi rahatlıkla
gözünde canlandırabilecek.
Hedef kitle
okuyucularımdan bazıları hikâyesini dinledi, çok azı ilk çalışmalarımı gördü.
Hepsinin ortak fikri bu romanın ‘film’ olabileceği.
Olur, neden
olmasın? Olursa ben de oturur senaryosunu yazarım. Zaten bildiğim bir kalıp.
'Romanın
konusu ne?' diye merak ederseniz şöyle söyleyebilirim: Pargalı İbrahim Paşa ile
bir sanat tarihçinin 16. yüzyıl ve 21. yüzyıl arasında gidip gelen hikâyesi.
Tarihten
çekip çıkarılmış bir kesit. Hatasız işlenmesi gereken bir konu, her ne kadar
kurgu roman da olsa. Ama asıl olay ‘paralel evrenler teorisi’ ve yazarken beni
zorlayan mevzu tarihten çok bu oldu.
Çok severek
yazdım. Hâlâ da yazıyorum. Finalini de yazdım romanın yalnızca arada önemli
birkaç bölüm kaldı ve ben şimdi hiç durmadan onları bitirmeye uğraşıyorum.
Pargalı
İbrahim Paşa benim oldum olası tarihte en sevdiğim kişilik olmuştur. Turlarımda
bile çok özel ve ayrı bir yeri vardır. Bu kitap ta aynı Mardin kitabım gibi yılların
sevdası, birikimi sonucu ortaya çıkan bir şey olacak.
Heyecanım doruk noktada.
***
Bundan
sonra neler var heybemde?
Aslında
biraz nefes almak istiyorum. Gezmek, kitap okumak ve yeni romanımı kurgulamak
gibi planlarım var.
Ama tüm
bunların arasında da elimde bir başka dosya hazır bekliyor. İlk iki kitaptan
sonra bugüne kadar yazdığım tüm deneme yazılarımın en iyilerini bir araya toplayıp
bir kitap haline getirmek arzusundayım.
Aslında bu
benim ilk hayalimdi ama Mardin kitabı ve roman öne geçtiler. Bu da doğru bir
karardı zaten.
Deneme
yazılarımın yayınevi dosyası hazır, yalnızca bir-iki yazı eksik. “Güneşe
Yazılan Yazılar” yazı dizimin önümüzdeki günlerde yazmayı planladığım son
yazıları da bittikten sonra sunacağım bu dosyayı yayınevine.
‘İkinci
roman ne?’ diye sorarsanız Lübnan’da, İç Savaş’ta geçen bir hikâye kurguluyorum.
Uzun zamandır aklımda ama bir türlü zamanı gelmedi. Sanırım bahar aylarından
itibaren yavaş yavaş kendimi bu konuya verebileceğim.
***
Tabii bu
arada deneme yazılarımı yazmaya devam edeceğim. Ama deneme yazılarımdan
oluşacak olan kitapla bir dönemi kapatıp başka bir dönem açmak arzusundayım
deneme yazısı serüvenimde.
Hayatın
bundan sonra getireceği şeylere açık olarak ben gene işimi yapmaya, gezmeye,
gezdirmeye, öğrenmeye, anlatmaya, okumaya, yazmaya devam edeceğim.
Bakalım
bundan sonra neler olacak...
Siz bu
yazıyı okuduktan sonra kendi işinize gücünüze döneceksiniz, ben de Pargalı
İbrahim Paşa ile Paşa’nın sarayının dehlizlerine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder