Gene aynı
laflarla başlamayayım dedim bu sohbete ama ne mümkün. Son “oradan, buradan, havadan,
sudan” sohbet yazımı yazalı neredeyse iki buçuk yıla yakın zaman olmuş.
Ama doğru,
ben bir aralar nedenini de bilmiyorum ya, buralara bir küstüm, çektim gittim,
bloglarımla hemen hemen hiç ilgilenmedim.
Hani vardır
ya, dersiniz bazen, “alıp başımı gideceğim” ama uygulayamazsınız pratikte,
bunun gibi bir şey olmuş. Sanırım bedenim buralarda kalsa da ruhum başka
yerlere gitmiş işte.
Aslında
şöyle bir düşünüyorum da, hiçbir şey de yapmadığım söylenemez. Hatta belki
fazlasıyla meşgul olduğum için de oldu böyle bir durum.
Neyse
gelelim şimdi bugüne, bakalım önümüze ve bundan sonrasına.
İçinde
bulunduğumuz ve bitmek üzere olan 2012 yılı aslında yerine göre iyi, yerine
göre kötü denebilecek olaylarla geçti gitti işte.
Ben bu
Aralık ayını pek severim, sonuna kadar da sindire sindire yaşamaktan zevk
alırım. Laf aramızda, Aralık ayı da beni sever ama…
Bu seneyi
ben aslında yılların birikimini kitap yapma kararımı uygulamaya koymakla geçirdim
diyebilirim.
Evet, 2012
bu nedenle unutamayacağım senelerden biri olacak.
Mardin
hakkında kitap yazmaya karar verdim. Aslında hiç niyetim yoktu. Bambaşka
şeylerin kitaplaşmasını düşünüyordum, kafamda bir sürü proje uçuşuyordu.
Bir
meslektaşım bir gün bana dedi ki, “bırak bu konuları, asıl önce bir Mardin kitabı
yaz.”
Düşündüm
taşındım ve etraftan da gelen olumlu tepkilerle, neden olmasın aşamasına geldim
ve birkaç eş dost vasıtasıyla da birdenbire kendimi kitap yazma kararı almış,
hatta en kısa zamanda yayınlanması gereken bir kitabın taslağı elinde olan biri
olarak gördüm.
Eteklerim
tutuşmaya başladı. Nasıl olacaktı? Elimde yazılmış bir sürü şey vardı evet,
onca yıldır Mardin hakkında araştırma, çalışma yapan biriydim sonuçta ama kitap
yazmak başka bir şeydi.
Bir gün
gene acımasız bir dostum, kendisini editörüm diye adlandırsam yeridir, haydi
bakalım, yaz kitabı, görelim, yayınlanır nasıl olsa deyince, ben de olumlu
düşünmeye başladım.
Aynı kişi, “kafandaki
plan nedir” diye sorunca (bu soruyu sorduğunda aylardan Nisandı) ben de “2013
Mart gibi” cevabını verdim, baharda bir zaman basılır zaten dedim.
Aldığım
cevap bomba gibi düştü kafama: “Bir ay vaktin var, haydi birkaç gün de benden,
Haziran başında kitap taslağını okumak üzere bekliyorum”
Ok yaydan
çıkmıştı bir kere, hayır diyemezdim. Eve gidip kara kara düşünmeye başladım.
Üstelik önümde bir sürü de yapmam gereken tur vardı, tur esnasında yazmak
imkansızdı. Yani yazmasına yazarsınız da, kitap için çalışmak ne mümkün?
Sonra
aklıma geldi, Nükhet dedim, sen Mardin Valiliği için Şehir Planı /İl Haritası
çıkarttın, bir sene çalıştın, bir sürü yazı yazdın, onları al eline, öncelikle
elinde ne var bir bak bakalım.
Nitekim
elimdeki belge ve bilgileri ciddi bir ayıklamaya gittim. Ortaya hoş bir tablo
çıktı. Kitap yazacak malzeme vardı ve hatta hazırdı. Onca yılın emeği önümde
dağ gibi duruyordu. Bir de kendi tarzımı kattım mı kitaba iş tamamdı…
Nasıl bir şey hayal ediyorsan onu yap demişti herkes bana, ben de ona göre bir kalıp oluşturup yazdım çizdim.
Kitabım
okunsun istiyorum dedim her şeyden önce, insanlar alıp fotoğraflarına bakıp bir
köşeye atmasınlar, her an yanlarında olsun istesinler, otelde unutmasınlar vs.
Şükürler
olsun ki, her adımda doğru kişiler kitaba el attılar. (Onların hepsine tek tek
kitapta teşekkür ettim.)
Önce ham
malzeme ciddi bir kontrolden geçti, bu ciddi eleştiriler ve incelemeler
sayesinde kitabın yol haritası çizildi.
Kitap
yazıldı, ciddi editler geçirdi, yayınlayacak yayınevi belli oldu, E-Yayınları.
Dün kitabın
dizgiden gelen çıktısını elime alınca nasıl bir süreçten geçtiğimi hatırladım
ve çocuklar gibi mutlu oldum.
Daha
yapılacak bir sürü iş var ama artık mutlu son yakın. Sevgilim Mardin’e yeni
yılda vefa borcumu tamamen ödemese de en azından bir ufak hediyem olacak bu
kitap.
Bu sene
başka şeyler de oldu tabii.
Tam kitaba
oturmuşken uzun süredir kafamda olan bir başka kitap projesini de hayata
geçirme kararı alıverdim.
Çocukluğumdan
beri tarihte en sevdiğim dönemlerin başını 16. yy’ın ilk yarısı çeker, en
sevdiğim karakter ise Pargalı İbrahim Paşa’dır. Uzun zamandır kafamda İbrahim
Paşa Sarayı’nda (bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi) geçen bir kurgu roman fikri
vardı. İbrahim Paşa’nın ölüm yıldönümü olan 15 Mart’ta Paşa’nın mezarıydı,
eviydi derken dolaşıp elimdeki tüm bilgi ve belgelerden bir roman yazma sevdası
doğuverdi.
Fakat
acımasız editör Mayıs ayında benim iki kitaba birden konsantre olmama karşı
çıkarak o projeyi dondurdu. Ben her zamanki gibi söz dinledim. Koydum bir rafa
projeyi, Mardin kitabıma yoğunlaştım.
Mardin
kitabımın yayınlanmaya hazırlandığı bu günlerde de Paşamın romanına hız verdim.
İbrahim
Paşanın romanı şöyle: Nihal profesyonel turist rehberi ve sanat tarihçidir. Türk
ve İslam Eserleri Müzesi’nde bir projeyi yürütmek için teklif alır ve kabul
eder. İbrahim Paşa’nın sarayı olan müzenin dehlizlerinde Nihal’i 16. yüzyıl ile
günümüz arasında gidip gelen bir macera beklemektedir.
Bu roman da
bittikten sonra aynı yayınevinden yayınlanacak inşallah.
Ben biraz
garip biriyim yazmak konusunda sanırım, eğer ilham perim geldiyse, ortama
bakmam ve yazarım. Bu belki de bazen büyük ve hatta büyülü bir avantaj. Bu
sıralar her yerde not alıyorum, sonra bilgisayar başına geçip harıl harıl
yazıyorum.
2012
senesinin en büyük olayı ise Ahmet Güneştekin ve muhteşem sergisi “Yüzleşme”.
Ben bu
sergi için bloglarımda bir yazı yazdım ve o yazım sanatçının web sitesinde
yayınlandı. Bu nasıl bir duygudur bilemezsiniz…
Beni
tanıyanlar ve okuyanlar bilirler, deneme yazıları yazarım. Edebiyat türleri
içinde en zoru şiirdir, ama deneme yazısı da zor bir şeydir, çünkü çabuk tüketilir.
Sizin belki de onca yıllık birikimleriniz sonucu yazmış olduğunuz bazı şeyler
kayıp gider, kaybolur…
Ben de uzun
zamandır deneme yazılarım içinden en sevdiklerimi kitaplaştırma derdindeydim.
Mardin kitabı yazmalısın diyen dostum, önce Mardin kitabın çıksın sonra bakarız
demişti. Haklıydı da.
Şimdilerde
düşüncem Mardin kitabımın ardından İbrahim Paşamın romanının yayınlanması,
sonra da deneme yazılarımın. Toparladım da sevdiğim yazılarımı, hatta benim şu
acımasız editör onları sınıflandırdı, gruplara ayırdı, bir şeyler yaptı. Ama
bitmiyor ki deneme yazısı, bitmiyor ki yazmak!
Ahmet
Güneştekin’in sergisindeki eserlerden esinlenerek yazılacak olan bir yazı
dizisi başlattım geçtiğimiz günlerde. Planladığım, 12 deneme yazısından oluşan
bir dizi. Şu ana kadar üç tane yazdım ve bloglarımda paylaştım.
Bu yazı
dizisini deneme yazılarımdan oluşacak olan kitap projeme katıp o kitabı
tamamlamak niyetindeyim. Sonrasına da bakarız artık.
Daha sırada
başka kitap projeleri var. Bir arkadaşımın hayat hikayesinden oluşturacağım 18
kadın hikayesi ve Lübnan’daki iç savaşta geçen bir roman önümüzdeki zaman
diliminde hayata geçirmeyi düşündüğüm projelerden bazıları.
Yeni yıl
geliyor ama daha önümüzde Aralık ayında yaşanacak onca güzel gün var. Benim
daha aklımda pek çok ufak tefek şey var.
Yeni sene
farklı geliyor. Rehberlik yaşamımda da değişikliklerin, yeniliklerin olacağı
bir sene olacağı belli oldu.
Yaşayıp
göreceğiz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder