19 Ocak 2010 Salı

Üşüyorum (*)



Çömelip kalmışım olduğum yerde.

Soğuk… Çok soğuk… Üşüyorum…

Sensizlik, hasret… Renksiz her şey.

Çömelip kalmışım olduğum yerde. Taş soğuk. Canımı yakıyor… İliklerimde hissediyorum, üşüyorum.

Yere takılıyor gözüm. Kanın rengi taşın rengine dönmüş.

Etrafıma bakıyorum. Duman var havada, sis, pus, korku, pusu, kurşun, kan, ihanet, acı…

Her şey renksiz.

Sislerin ardında güneş de yok. Nereye gitti güneş? Giderken götürmüşsün işte… Yok!

Taşın soğuğu çok acımasız. Üşüyorum.

İçim acıyor, canımı yakıyor, bıçak gibi saplanıyor soğuk yüreğime, içimi deşiyor.

Ellerimle yüzümü kapatıyorum. Ağlamak istiyorum. Bir damla gözyaşı akıyor ve donuyor yanağımın üstünde.

Bu ne soğuktur? Yoksa öldüm mü ben? Neden kimse yok etrafta?

Çömelip kalmışım olduğum yerde. Gel… Gel ellerimi ısıt.

Neden her şey renksiz? Renkler nerede? Neden sanki bir tek buz mavisi var gibi geldi bana?

Neredesin? Elimi uzatıyorum. Buz mavisini yakalayıp sonsuza kadar tutmak istiyorum, bırakmamak.

Sen gelmeden gelmeyecek sıcaklar. Sen gelmezsen çözülmeyecek bu buzlar. Ben sonsuza kadar bekleyeceğim.

‘Donarsın burada’ diyor içimden bir ses.

Donarsam donayım.

Burada, tam bu noktada donayım. Kan renginin taş rengine döndüğü yerde donayım.

Hep öyle kalayım. Çömelmiş, yerde, senin yanında, ellerim sana uzanmış.

Gel… Bu soğuk dayanılmaz… Ama bir zaman sonra alışıyorsun sanki.

Uykum geliyor…

Gel; tut, ısıt ellerimi… Çözülsün yavaş yavaş buzlar. Güneş çıksın bir yerlerden. Renkler geri gelsin…

Sen geri gel…

Gel be sevgili!

(*) Beynimin ve gönlümün fısıltıları

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails