16 Ocak 2011 Pazar

Gönlümün Peşinde


İki ağlama, dövünme arasında iyi geldi bana gülümsemek.


30 yıl olmuş… Ben gönlümü peşimden sürüklemeye başlayalı tam koca otuz yıl. Öncesini saymıyorum, öncesi zaten deli çağlar, kanın deli aktığı zamanlar ki ben o dönemlerde bile gönlümü hiç ciddiye almamışım.


Üstelik aşk kadınıyımdır ben… Ama aşk için ölüp ölüp dirilen, şiirler yazıp ağıtlar yakan, sevginin peşinde koşan türden olmadım hiç.


Aşk kadını… Hep böyle adlandırdı beni tanıdıklarım, özellikle de kadınlar böyle dedi. Ama ben buna rağmen hep akıl, mantık, şuur demişim…


30 yıl boyunca gönlüm ne istiyorsam onu yapmış, ne diyorsam karşı çıkmamış… Onu el üstünde tutuyorum, başımın üstünde taşıyorum sanıyordum. Yerlerde sürüklemişim meğerse onca zaman. Halbuki onu olduğu yerde bırakıp, onun sesine kulak vermek, ritmine uyum sağlamak yeterliymiş.

30 yıl sonra bunu gördüm…


Dün ilk defa yüreğimin sesini dinledim, bana söylediklerine kulak verdim. Ne dedi biliyor musunuz?


“30 yıl önce bozkırın orta yerinde o otobüsten indin ve arkanı dönüp gittin. Hem de arkana bakmadan gittin. 30 yıl boyunca bana kimi seveceğimi, kimin için atacağımı söyledin. 30 yıl boyunca kimin için sevineceğimi, kimin için üzüleceğimi sen belirledin. Zaman zaman beni dinlediğin, bana kulak verdiğin oldu evet. Zaman zaman benim dediklerimi yaptın, benim peşimden geldin ama o zamanlar bile sınırlar koydun. Yaşattıramadım sana kocaman kocaman aşkları bile doya doya. İzin vermedin.

30 yıl önce o bozkırın orta yerinde o otobüsten indin ve arkanı dönüp gittin. Hem de arkana bakmadan gittin.


Bak, hayat oyunlar oynar insana. O otobüsteki gelip dikiliverir karşına, işte o zaman bana sığınırsın…


Yeter artık… Bir 30 yılın daha var mı? Varsa da yoksa da böyle mi devam edeceksin?


Çok yordun beni! 30 yıl beni peşinden sürükledin, yerlerde sürüklendim, parçalandım, kırıldım un ufak oldum kimi zaman ve çok yoruldum.


Ama sen de yoruldun…


Haydi gel, bundan sonra sen benim peşimden gel… Belki gene yorulursun ama bu sefer değer…”


Dün evren zamanı durdurduğunda, ben her anı doya doya yaşadığımda, her saniyeyi her kelimeyi içime çektiğimde, o havayı solurken aldığım hazda güp güp atan yüreğimi serbest bıraktım…


Tam 30 yıl önce o bozkırdaki otobüste yanımda oturanı görmemişim, 30 yıl önce bozkırda o otobüsten indiğimde benimle birlikte indiğinde de görmemişim… Bakmadım da mı görmedim? Baktım, gördüm ama buna rağmen arkamı dönüp gittim belki de…


Şimdi bunun bir önemi yok.


Gönlümün peşinden gideceğim artık. Kararım budur!

Neler olacağını bilemem. Belki çok mutlu olurum belki de mutsuz, ama bildiğim bir şey var ki, bu sefer o beni yerlerde sürüklese de, parçalasa, un ufak da etse, ben gönlümün peşinden gideceğim.


İnanın gönlüm benden daha mantıklı, daha akıllı. Kimi ve neyi seveceğini daha iyi biliyor.


Aslında o öğretti bana rüzgâr olup dokunmayı. Ben de gönlümdeki duyguları, beynimdekileri üfledim ta uzaklara. Ne rüzgârmış ama…


Bozkırda bırakmışım aslında ben gönlümü…


Şimdi o bozkırda ayrılan yollar yeniden birleşince, kesişince ya da her neyse, dün işte öyle güp güp atınca yüreğim, verdim bir anda kararımı…


Gönlümün peşinden gideceğim artık.


(İstanbul, 16 Ocak 2011)

1 Ocak 2011 Cumartesi

2011'e Mektup



1 Ocak gününün hep boşa geçirildiğini, kaynayıp gittiğini, heba edildiğini düşünürüm. Bu nedenle de elimden geldiğince verimli geçirmeye çalışırım o günü. Erken kalkarım, turda değilsem kitap okurum, yazı yazarım, bir yerlere giderim. İyi bir başlangıç yapmaya çalışırım yeni yılda.

Her yıl Aralık ayının son günlerinde o yılın bir muhasebesini yaparım. Bu bende takıntı gibidir. Doğum günleri belki aslında başlangıç olarak alınmalı her yıl için ama yok hayır, illâ ki yılsonu, yılbaşı.


Gelecek yıldan beklentilerimi sıralar, yapacaklarımın listesini çıkartırım. O yıl daha çekip gitmeden de isteklerimi sıralarım, açıklarım. Ve tabii ki yeni yıl gelmeden bunu yaptığım için de yeni yılın tüm bunlardan haberi olmaz ve birçoğu da kaynayıp gider.


Belki bu kötü gidişata bahane bulmak ama bu sefer değişiklik yapmak ihtiyacı hissettim ve bu mektup o yüzden 1 Ocak’ta yollanıyor yeni yıla.


2010’un son günlerinde farklı duygular içindeydim. O günlerde yalnız uğurlamaya hazırlandığımız 2010 yılının değil, geçtiğimiz 10 yılın bir muhasebesini yaptım ve sırtımda çok ağır bir yük buldum.


Açık konuşmak gerekirse; 1999’dan bu yana ‘harika’ diyebileceğim bir sene olmamış hayatımda. Hep bir şeyler geri gitmiş, hep bir şeyler batmış, hep kayıplar yaşanmış…


Hiç mi güzel şey olmamış? Olmuş tabiî ama ‘harika’ bir yıl yok!


Ben sırtımdaki yükü, bana verdiklerine, öğrettiklerine, kattıklarına teşekkür ederek uğurladım 31 Aralık gecesi.


2010’a gene de şöyle bir dönüp bakmak istiyorum izninizle…


Aklıma gelenleri yazacağım hemen iyi kötü sırası düşünmeden:


Öncelikle Mardin’le ilgili projelerin hayata geçmesi konusunda 2010 çok iyi geldi bana.


Mardin’in hayatımdaki yerini ve önemini beni tanıyanlar bilir ve orada daha çok vakit geçirmek, orada bir şeyler yapmak hep en çok istediğim şeydi. Bunlar gerçekleşti ve uzun vadede de hep böyle kalacak umarım.


Mardin’de Gezi Kutusu’nun şubesini açtık, orada çalışmaya başladım. En çok arzu ettiğim şeylerden biri de bir evim olmasıydı Mardin’de, o da oldu; Cumhuriyet Meydanı’nda bir taş ev kiraladım. Onu dayayıp döşemek işini bitirmeyi yeni yıla bırakıyorum.


Maddi açıdan hayatımın en kötü, en berbat senelerinden biriydi diyebilirim, hep tökezledim, canıma okundu, borç gırtlağa kadar denebilir ama çok şükür ayaktayım ve hepsi bitecek, çok bereketli zamanlar ve işler olacak bundan böyle, biliyorum…


Othello’nun şeker hastalığına bağlı sorunları beni çok üzdü, yeni yıla da veterinerde girdi; annemin de sağlık sorunları yordu ve üzdü ama en azından şimdi herkes iyi gibi… Sağlık en büyük sorun, etrafım bunlarla dolu, üzülüyorum ama biliyorum ki olay derinlerinde çok başka… Tanımadığımız, bilmediğimiz boyutların enerjileri veriliyor dünyaya… Zor zamanlar, çok zor!


Mardin projelerinden en önemli ve zorlusu ama benim için prestij projesi olan Mardin Şehir Planı & İl Haritası ile 5 broşür en sonunda basılıyor. Bundan dolayı gururlu ve mutluyum.


Kitap projelerimin ilk adımını atabilmek de ayrı bir sevinç oldu. Deneme yazılarımı sevgili Mete Belovacıklı edit ediyor. Mardin kitabımın da toparlanıp basılması gündemde.


Gözümden bile sakındığım senaryom ‘Son Vapur’ ile ilgili çalışmalarımı senenin sonuna doğru yeniden hızlandırdım. O kendi yolunda ilerliyor ve ilerlemeye de devam edecek. Filme çekileceği zamanı da kendi belirleyecek gibi geliyor bana.


'Kötü ne olmuş ki?' diye sorabilirsiniz. Olmaz olur mu? Çok sevdiğim ve beni de sevdiğini sandığım bir insandan hayatımın tokadını yedim. Bin senedir tanıdığın ve sevdiğin bir insanı hayatına defalarca girmiş çıkmış bir insanı, kesintiye uğramış ve yeniden yeniden başlamış ilişkileri aslında hayatına sokmayacaksın. Bunu öğrendim bu sene. Sevgili dediğim adam beni öyle bir aldatmış ki… Artık onu sevmiyorum… Dost olarak da, arkadaş olarak da sıfır o artık benim için. İnsan olarak da yok! Siliyorum onu tamamen. 2010’da öldü o benim için. Allah rahmet eylesin…


Geçtiğimiz yıl çok sıkıntılar yaşadım, her anlamda… Ama bence hepsinin sonuna gelindi. Hissediyorum. Hayırlısı diyorum…


Aman, ne oldu ne bittiyi bırakıp geleceğe bakmaya karar verdim hem de tam da şu anda, bunları yazarken.


2011’de neler yapacağım, planlarım neler; 2011’den dileklerim neler bunları yazsam daha iyi olacak.

Öncelikle – biraz klişe gibi olacak ama – kendim için ve etrafımdaki herkes + hayvanlar için sağlık diliyorum. Bunun ne kadar önemli olduğunu bu sene çok iyi kavradım. Aslında hep söyleriz ama istemeyi de bilmek lazım, öyle yarım ağızla, laf olsun diye değil, cidden, içten, dolu dolu, tüm ruhunla, kalbinle, her hücrende hissederek isteyeceksin.


Sonra gene kendime ve etrafımda tüm ihtiyacı olanlar için bol para diliyorum, istiyorum. Hayatı idame ettirebilmek için, hayatı güzel, zevkli ve tadını çıkartarak yaşamak için. (2010’da para sorunu beni çok yordu, bu sevimsiz durumun artık yolumdan çekilmesi en büyük temennim!) Bunu hak ettiğimi biliyorum ve insanca yaşamak, faturalarımı ödemek, canımın istediği şeyleri alabilmek ve yapabilmek için gerekli olanı istiyorum.


Senaryomun artık son halini almasını ve ardından da biran önce çekilmesini istiyorum. Müziklerini de mutlaka Arto Tunçboyacıyan’ın yapmasını…


Mardin – İstanbul hattında yaşamayı sürdürmek zorundayım ve bundan dolayı da açık söylemek gerekirse çok mutluyum. Oradaki işlerin başarılı olması, yolunda gitmesi, orada geçirdiğim zamanların keyifli, zevkli ve huzurlu olmasını diliyorum.


Mardin’le ilgili daha pek çok projem var, bunları da rahat rahat hayata geçirmek arzusundayım.


Görünürde Suriye, Lübnan gibi Ortadoğu hedeflerim gerçek olacak bu yıl. Onların da son sürat ve başarıyla hayata geçmesi dileğim.


Bunların dışında da çok gezmek arzum var. Diyeceksiniz ki, sen zaten gezmiyor musun? Yok, rehber olarak geziyor olabilirim ama o ‘iş’. Ben kendim için çok gezmek istiyorum bu sene. New York’a gitmek, başımı alıp başka yerlere de gitmek istiyorum. Yapacağım da…


Yepyeni, pırıl pırıl bir aşk istiyorum. Biliyorum 2011’de bu da var benim hayatımda. Ama eski ve kirletilmiş şeyler değil istediğim, pırıl pırıl tertemiz bir şey… Geliyor biliyorum…


O kadar çok şey var ki dilediğim, o kadar çok plan var ki kafamda. Ama biliyorum ki, bu sene hepsini yapmama imkân sağlayacak.


Ve tabii unutmadan, tüm sevdiklerime bu yıl mutluluk sarhoşu olmalarını diliyorum!


Hoş geldin 2011!

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails