15 Aralık 2012 Cumartesi

Oradan, buradan, havadan, sudan - 18


Gene aynı laflarla başlamayayım dedim bu sohbete ama ne mümkün. Son “oradan, buradan, havadan, sudan” sohbet yazımı yazalı neredeyse iki buçuk yıla yakın zaman olmuş.

Ama doğru, ben bir aralar nedenini de bilmiyorum ya, buralara bir küstüm, çektim gittim, bloglarımla hemen hemen hiç ilgilenmedim.

Hani vardır ya, dersiniz bazen, “alıp başımı gideceğim” ama uygulayamazsınız pratikte, bunun gibi bir şey olmuş. Sanırım bedenim buralarda kalsa da ruhum başka yerlere gitmiş işte.

Aslında şöyle bir düşünüyorum da, hiçbir şey de yapmadığım söylenemez. Hatta belki fazlasıyla meşgul olduğum için de oldu böyle bir durum.

Neyse gelelim şimdi bugüne, bakalım önümüze ve bundan sonrasına.

İçinde bulunduğumuz ve bitmek üzere olan 2012 yılı aslında yerine göre iyi, yerine göre kötü denebilecek olaylarla geçti gitti işte.

Ben bu Aralık ayını pek severim, sonuna kadar da sindire sindire yaşamaktan zevk alırım. Laf aramızda, Aralık ayı da beni sever ama…

Bu seneyi ben aslında yılların birikimini kitap yapma kararımı uygulamaya koymakla geçirdim diyebilirim.

Evet, 2012 bu nedenle unutamayacağım senelerden biri olacak.

Mardin hakkında kitap yazmaya karar verdim. Aslında hiç niyetim yoktu. Bambaşka şeylerin kitaplaşmasını düşünüyordum, kafamda bir sürü proje uçuşuyordu.

Bir meslektaşım bir gün bana dedi ki, “bırak bu konuları, asıl önce bir Mardin kitabı yaz.”

Düşündüm taşındım ve etraftan da gelen olumlu tepkilerle, neden olmasın aşamasına geldim ve birkaç eş dost vasıtasıyla da birdenbire kendimi kitap yazma kararı almış, hatta en kısa zamanda yayınlanması gereken bir kitabın taslağı elinde olan biri olarak gördüm.

Eteklerim tutuşmaya başladı. Nasıl olacaktı? Elimde yazılmış bir sürü şey vardı evet, onca yıldır Mardin hakkında araştırma, çalışma yapan biriydim sonuçta ama kitap yazmak başka bir şeydi.

Bir gün gene acımasız bir dostum, kendisini editörüm diye adlandırsam yeridir, haydi bakalım, yaz kitabı, görelim, yayınlanır nasıl olsa deyince, ben de olumlu düşünmeye başladım.

Aynı kişi, “kafandaki plan nedir” diye sorunca (bu soruyu sorduğunda aylardan Nisandı) ben de “2013 Mart gibi” cevabını verdim, baharda bir zaman basılır zaten dedim.

Aldığım cevap bomba gibi düştü kafama: “Bir ay vaktin var, haydi birkaç gün de benden, Haziran başında kitap taslağını okumak üzere bekliyorum”

Ok yaydan çıkmıştı bir kere, hayır diyemezdim. Eve gidip kara kara düşünmeye başladım. Üstelik önümde bir sürü de yapmam gereken tur vardı, tur esnasında yazmak imkansızdı. Yani yazmasına yazarsınız da, kitap için çalışmak ne mümkün?

Sonra aklıma geldi, Nükhet dedim, sen Mardin Valiliği için Şehir Planı /İl Haritası çıkarttın, bir sene çalıştın, bir sürü yazı yazdın, onları al eline, öncelikle elinde ne var bir bak bakalım.

Nitekim elimdeki belge ve bilgileri ciddi bir ayıklamaya gittim. Ortaya hoş bir tablo çıktı. Kitap yazacak malzeme vardı ve hatta hazırdı. Onca yılın emeği önümde dağ gibi duruyordu. Bir de kendi tarzımı kattım mı kitaba iş tamamdı…

Nasıl bir şey hayal ediyorsan onu yap demişti herkes bana, ben de ona göre bir kalıp oluşturup yazdım çizdim.

Kitabım okunsun istiyorum dedim her şeyden önce, insanlar alıp fotoğraflarına bakıp bir köşeye atmasınlar, her an yanlarında olsun istesinler, otelde unutmasınlar vs.

Şükürler olsun ki, her adımda doğru kişiler kitaba el attılar. (Onların hepsine tek tek kitapta teşekkür ettim.)

Önce ham malzeme ciddi bir kontrolden geçti, bu ciddi eleştiriler ve incelemeler sayesinde kitabın yol haritası çizildi.

Kitap yazıldı, ciddi editler geçirdi, yayınlayacak yayınevi belli oldu, E-Yayınları.

Dün kitabın dizgiden gelen çıktısını elime alınca nasıl bir süreçten geçtiğimi hatırladım ve çocuklar gibi mutlu oldum.

Daha yapılacak bir sürü iş var ama artık mutlu son yakın. Sevgilim Mardin’e yeni yılda vefa borcumu tamamen ödemese de en azından bir ufak hediyem olacak bu kitap.

Bu sene başka şeyler de oldu tabii.

Tam kitaba oturmuşken uzun süredir kafamda olan bir başka kitap projesini de hayata geçirme kararı alıverdim.

Çocukluğumdan beri tarihte en sevdiğim dönemlerin başını 16. yy’ın ilk yarısı çeker, en sevdiğim karakter ise Pargalı İbrahim Paşa’dır. Uzun zamandır kafamda İbrahim Paşa Sarayı’nda (bugünkü Türk ve İslam Eserleri Müzesi) geçen bir kurgu roman fikri vardı. İbrahim Paşa’nın ölüm yıldönümü olan 15 Mart’ta Paşa’nın mezarıydı, eviydi derken dolaşıp elimdeki tüm bilgi ve belgelerden bir roman yazma sevdası doğuverdi.

Fakat acımasız editör Mayıs ayında benim iki kitaba birden konsantre olmama karşı çıkarak o projeyi dondurdu. Ben her zamanki gibi söz dinledim. Koydum bir rafa projeyi, Mardin kitabıma yoğunlaştım.

Mardin kitabımın yayınlanmaya hazırlandığı bu günlerde de Paşamın romanına hız verdim.

İbrahim Paşanın romanı şöyle: Nihal profesyonel turist rehberi ve sanat tarihçidir. Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde bir projeyi yürütmek için teklif alır ve kabul eder. İbrahim Paşa’nın sarayı olan müzenin dehlizlerinde Nihal’i 16. yüzyıl ile günümüz arasında gidip gelen bir macera beklemektedir.

Bu roman da bittikten sonra aynı yayınevinden yayınlanacak inşallah.

Ben biraz garip biriyim yazmak konusunda sanırım, eğer ilham perim geldiyse, ortama bakmam ve yazarım. Bu belki de bazen büyük ve hatta büyülü bir avantaj. Bu sıralar her yerde not alıyorum, sonra bilgisayar başına geçip harıl harıl yazıyorum.

2012 senesinin en büyük olayı ise Ahmet Güneştekin ve muhteşem sergisi “Yüzleşme”.

Ben bu sergi için bloglarımda bir yazı yazdım ve o yazım sanatçının web sitesinde yayınlandı. Bu nasıl bir duygudur bilemezsiniz…

Beni tanıyanlar ve okuyanlar bilirler, deneme yazıları yazarım. Edebiyat türleri içinde en zoru şiirdir, ama deneme yazısı da zor bir şeydir, çünkü çabuk tüketilir. Sizin belki de onca yıllık birikimleriniz sonucu yazmış olduğunuz bazı şeyler kayıp gider, kaybolur…

Ben de uzun zamandır deneme yazılarım içinden en sevdiklerimi kitaplaştırma derdindeydim. Mardin kitabı yazmalısın diyen dostum, önce Mardin kitabın çıksın sonra bakarız demişti. Haklıydı da.

Şimdilerde düşüncem Mardin kitabımın ardından İbrahim Paşamın romanının yayınlanması, sonra da deneme yazılarımın. Toparladım da sevdiğim yazılarımı, hatta benim şu acımasız editör onları sınıflandırdı, gruplara ayırdı, bir şeyler yaptı. Ama bitmiyor ki deneme yazısı, bitmiyor ki yazmak!

Ahmet Güneştekin’in sergisindeki eserlerden esinlenerek yazılacak olan bir yazı dizisi başlattım geçtiğimiz günlerde. Planladığım, 12 deneme yazısından oluşan bir dizi. Şu ana kadar üç tane yazdım ve bloglarımda paylaştım.
Bu yazı dizisini deneme yazılarımdan oluşacak olan kitap projeme katıp o kitabı tamamlamak niyetindeyim. Sonrasına da bakarız artık.

Daha sırada başka kitap projeleri var. Bir arkadaşımın hayat hikayesinden oluşturacağım 18 kadın hikayesi ve Lübnan’daki iç savaşta geçen bir roman önümüzdeki zaman diliminde hayata geçirmeyi düşündüğüm projelerden bazıları.

Yeni yıl geliyor ama daha önümüzde Aralık ayında yaşanacak onca güzel gün var. Benim daha aklımda pek çok ufak tefek şey var.

Yeni sene farklı geliyor. Rehberlik yaşamımda da değişikliklerin, yeniliklerin olacağı bir sene olacağı belli oldu.

Yaşayıp göreceğiz…

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails