23 Ağustos 2008 Cumartesi

Sıcak, çok sıcak bir Cumartesi... (23.08.2008)

Bugün gene çok ama çok sıcak bir güne uyandı İstanbul...

Ben dünden bugünün plânını yapmıştım. Her ne yaparsam yapayım Lady Macbeth veterinerde ziyaret edilecekti! Programı harfiyen uyguladım.

Bacağımın ağrısı çok olmasa da biraz geçti, ama hâlâ canım yanıyor hareket etsem de etmesem de.

Neyse, bugün tur olmadığı için, sabah klâsik bir sabah, çay demlendi, kahvaltı edildi, Othello bizimle kahvaltı masasına oturup 'ne düşer acep benim bahtıma' diye bakındı. Sonra saat 10.30'daki özel maması, 11.00 insülini ve hemen ardından aynı özel mama. (Geri kalan zamanlarda normal kuru mama yiyor, normal derken w/d, yani o da özel. Saat 13.00'de de insülinden iki saat sonra özel maması var haspamın. Canı sağolsun maymun! Othello zaten 24 saat mama derdinde bir kedidir, aç kalmaz merak etmeyin, dert etmeyin, üzülmeyin...)

Saat 12.30 gibi çıktım ve Şişli Feriköy'de 2006 senesinden beri kurulan Ekolojik Halk Pazarı'na gittim.



Bu hafta hem alışveriş yapıp hem de yaz bitmeden biraz yaz renklerini fotoğraflayayım dedim...





Bu hafta domates, bostan patlıcanı, fasulye, maydanoz, üzüm, mürdüm eriği, patates ve yeşil zeytin ezmesi aldım.






Oradan Taksim'e geçtim. Kızımı, Lady Macbeth'imi ziyaret ettim. Lady'm kızım mırmırmır beni görünce. Kendini sevdirdi. Timur abisi geldi yanımıza. Daha önce de bahsettiğim gibi üresi yüksek ama diğer değerler iyi çıkmış. Aslında ürenin düşmemesi her iki böbreğin de hasarlı olduğunu gösteriyormuş. Çok yemesi, çok su içmesi gerekiyor. Kuru mamanın yanı sıra yaş mama da önemliymiş onun durumunda. Lady k/d yiyor mecburen. Yaş mamayı zorla morla yediriyorlarmış.

Lady Macbeth'i yoğun bakım ünitesinden çıkartıp yere koydum, başladı dolanmaya ortalıkta. Bir ara Fatih gelince içeri, o da Fatih'in suratına bakıp çıkmak istedi odadan. İzin vermediler ama ısrarı görecektiniz. Timur abisiyle Lady ve Othello'yu konuştuk uzun uzun.

Bu arada Yasin de akşamları yürüyüşe çıkıyormuş ve kliniğe uğruyormuş. Sevindim. Toparlıyor demek ki artık.

Othello gelecek Cuma rutin kontrole gidecek, Lady'nin de kan alınma günü. Gerçi şimdi serum tedavisi yoğunlaştırıldı, belki duruma göne kan almayı öne alabilirmiş Timur abimiz, bakalım...

Kızımı sevdim, öptüm, kokladım. Ona selam ve öpücük yollayanları söyledim... 'mek, mek' deyip durdu.

Sonra vedalaşıp kızımla çıktım.

Acıkmıştım. Bir arkadaşımın cafesi var yakında. Benim yiyebileceğim bir sandviç ürettik birlikte orada. Telefon açtım 'hazırla benim sandviçimi, geliyorum' dedim. Tahıllı sandviç ekmeğine zeytin ezmesi, değişik yeşillikler, domates ve salatalık koyuyor. Bir de çok güzel şekersiz limonata yapıyor. Karnımı doyurdum. O sırada telefon çaldı. Bugün buluşmayı plânladığım arkadaşım aradı.

Bu arkadaşım Karen Mirzoyan. Çok eski bir arkadaşım olan Raffi Kojian vasıtasıyla tanıyorum kendisini. Karen aslında Ermenistan'da yaşıyor ama devamlı dünyayı dolaşır. Çok iyi bir fotoğrafçıdır kendisi. Sağ tarafta Favori Sitelerimde Karen'in sitesi ekli. Tavsiye ederim gidip bir bakın yazıyı okuduktan sonra. :)))

Karen bir proje için Türkiye, Beyrut, Kosova gidip geliyor bu aralar. Fotoğraf hikâyesi projeleri bunlar.

Benim karizmatik arkadaşım şimdilerde elimdeki fotoğraflarından en çok buna benziyor. Aslında daha yakışıklı bu fotoğraftakinden. Neyse, idare edin artık!




Bir şeyler içtik birlikte, bu arada konuşmalar sırasında tabiî bazı Ermenice tabirler ya da laflar söylüyorum, bana 'Senin Ermenice aksanın Batı Ermenicesi değil biliyor musun, tam Doğu Ermenicesi' demesin mi? Bilmeyenlere hemen açıklayayım. Ermenistanda konuşulan Ermenice yani Doğu Ermenicesi denen ile Türkiye'de konuşulan Ermenice yani Batı Ermenicesi arasında epey bir fark vardır aslında. Gerek dil olarak gerek aksan olarak. Dikkat ederseniz dünyanın her yerinde Batı'da konuşulan dil Doğu'dakine göre daha yumuşaktır. Örnek İngiltere'de konuşulan İngilizce ve ABD'de konuşulan İngilizce ya da Portekiz'de konuşulan Portekizce ile Brezilya'da konuşulan Portekizce ve İspanya'da konuşulan İspanyolca ile Latin Amerika'da konuşulan İspanyolca gibi... Bu kadar yani!

Bu saptamaya biraz şaşırdım, şoka girdim :P ama sonra normale döndüm. :))) Fazla vaktimiz yoktu, o işine gitti, ben de eve döndüm. Dönüşte Yudum'u aradım, Lady'yi, onun kedi ve köpeklerini konuştuk. Bugünlerde gene Kınalıada'ya gideceğim galiba...

Bacağım ağrıyor. Yatakta oturuyorum. Dinlenmeye çalışıyorum. Neyse, bu da geçer.

Sıcak, çok sıcak bir gün böyle geçti işte. Ama güzel geçti. Lady'yi iyi gördüm en azından ve umarım kızım bunu da atlatacak...

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails