11 Ağustos 2008 Pazartesi

Prof. Dr. Manfred Osman Korfmann



11 Ağustos 2005.

Hiç unutmayacağım. Feci bir gündü. Sol bileğimden ameliyat olmuş, sol kolumu 21 gün için alçıya mahkûm etmiştim. Bir de üstüne üstlük canımdan çok sevdiğim Prof. Dr. Manfred Korfmann'ın, yani Osman Bey'in ölüm haberini almıştım...

Bugün, yani 11 Ağustos 2008, ben Kınalıada'ya gidiyorum. Yazı mazı yazacak halim yok. Kafamı dinleyeceğim. Senaryoma konsantre olmak istiyorum. Serde islomanyaklık da var ya, okuduysanız o yazımı, bilirsiniz. Salı günü de zamanımı adada geçirip, bir ara dönmeyi düşünüyorum şehire.

Yazı yazsam da yazmasam da, her sene yaptığım gibi, sevgili Korfmann'ıma bir selâm etmem lâzım.

Onun gidişinden sonra ardından yazdığım yazımı buldum. Onu sizlerle paylaşmak istiyorum. Okumuştum ben diyorsanız, bence bir daha okuyun. Çünkü orada yazdıklarım hâlâ geçerli, güncel... O yazıda Anadolu adına çok önemli gerçekler var.


TROYA SENSİZ, TÜRKİYE SENSİZ... GÜLE GÜLE PROFESÖR KORFMANN!


Ben galiba onun ölümsüz olduğunu düşünüyordum.

Ölebileceği fikri aklımdan asla geçmiyor, geçerse de beni hüzünlere boğuyor, deliye döndürüyordu.

O, turlarımın Halikarnas Balıkçısı’ndan sonraki baş aktörüydü.

Ben ona etrafındakiler gibi ‘Osman bey’ diyemedim hiç. Benim için ‘Profesör Korfmann’dı o. Cevabı kulaklarımda çınlıyor: ‘Evet kizim...’

Anadolu'yu bu kadar seven, Troya için sağlığını ve tüm yaşamını, hatta akademik kariyerini bile ortaya koyan bu adam ölmezdi canım. Ölemezdi. YOK!

Hayatının en verimli dönemindeydi. Henüz 63 yaşındaydı. Kafamdaki senaryoya göre 65 yaşına gelip de emekli olunca Türk vatandaşı olarak kazılara devam edecek, kendini son zamanlarda önemle vurguladığı vakıf işlerine ve müze projesine adayacak, Troya’dan kaçırılan tüm hazineleri geri getirtecekti. Yalnızca beni değil herkesi etkileyen Troya Millî Parkı, Homeros’un İlyada’da bahsettiği 300 civarında bitkinin bulunacağı ‘Homeros Bahçesi’ ve Troya civarındaki ekolojik tarım projeleri gibi işlerle en az 85 yaşına kadar çalışmak zorundaydı zaten.

Schliemann’ın, Dörpfeld’in ve Blegen’in fotoğraflarının yanında yer almayacaktı asla fotoğrafı. Ölmeyecekti ki o!

Benim gözümde Homeros’un İlyada’sından fırlamış bir Anadolu Tanrısı gibiydi her zaman.

Anadolu, Troya ve Arkeoloji bilimi ona çok şey borçludur. ‘Yüzyıllardır süregelen yargıları yıkmak zor iştir, hele bu konuda yek at yek mızrak çıkacaksanız yola, çok donanımlı olmanız gerekir’ diyen ve arkeologlara müthiş bir yol açan Halikarnas Balıkçısı’nın tanımına en uygun bilim adamlarından biriydi. Özellikle Almanlara has her şeyi Batıya bağlayan 19. yüzyılın yanlış görüşü altında uyuklayan dünyayı Troya’da yaptığı kazılar, verdiği konferanslar ve tüm bilimsel çalışmalarıyla fena halde sarsarak uyandırmış ve kabul etsinler ya da etmesinler artık tartışılacak tarafı kalmayan gerçeği göstermişti herkese.

Tam bir Birleşmiş Milletler görüntüsü veren kazı ekibi onun gayretleriyle tüm dünyada olması gereken dostluk ve barışı Troya kazı alanında gösterirdi.

Kazıda çalışan tüm işçileri tek tek isimleriyle bilir, onların ailelerini tanır ve dertlerini, sorunlarını paylaşmaya gayret gösterirdi. Ona adıyla hitap edemeyen, Manfred ya da Korfmann diyemeyen işçileri sayesinde adı da Osman olmuştu. Resmen iki sene önce Türk vatandaşı olmadan bile kitaplarını Osman diye imzalıyordu. Biraz Alman şivesiyle de olsa gayet güzel Türkçe konuşuyordu.

Çanakkale halkına, 'Troya sizin, onu iyi tanıyın ve sahip çıkın' düşüncesiyle, kazılar bittikten sonra sadece onların katıldığı konferanslar verirdi. Tabii ki Türkçe olarak.

Kanser dediler, akciğer kanseri dediler... İnanamadım. Yaşar dedim, iyileşir. O ölümsüz, ayağa kalkar, kazılara gelir, Bozcaada'da gün doğarken elinde İlyada'sı ile yerini alır ve okuma sırasını bekler.

Yaz geldi, kazı ekibi geldi, o gelmedi.

Asistanı Rüstem’le konuştum, ‘Ağustos başında gelecek’ dedi.

Ama gelmedi, gelemedi...

Ben 11 Ağustosta ameliyata girmeden, ‘ameliyattan çıkınca Rüstem’i arayıp bir sorayım, nasıl acaba Korfmann’ diye düşünüyordum. Ama ben ameliyata girdiğim sırada o da bizi terk edip gitmiş meğer.

Ağlamaktan şişmiş gözlerim, tanınmayacak hale gelmiş sesimle bir köşeye büzülüp Rüstem’i aradım. Sesi hüzün dolu geliyordu. Anladığım kadarıyla Korfmann’ın isteğiyle kazılar bir şey olmamış gibi devam edecek ve bir hafta sonra yaşadığı yer olan Tübingen’deki cenazeye kazı ekibini temsilen bir kişi katılacaktı.

Seni tanımış olmak Profesör, senin bendeki onlarca fotoğrafın, saatler saatler boyu yaptığın konuşmaların ses kayıtları, senden öğrendiklerim yanıma kâr kalanlardan birkaçı yalnızca.

Bundan sonra Troya sensiz. Türkiye sensiz.

En verimli zamanında ve çok erken gittin.

Halikarnas Balıkçısı gibi ölümsüzler arasındaki yerini aldın benim için.

İyi ki vardın Korfmann... İyi ki biz geçen sene seninle son bir tur yapabildik Troya'da...

Yolun ışık olsun Profesör Korfmann.

Seni çok özleyeceğiz.

Hiç yorum yok:

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails