19 Ağustos 2008 Salı

Hoş Detaylar - 1

Bazen bazı detaylar vardır... Aklımızın bir köşesine takılır... Önemlidirler aslında, ama zaman içinde unutulup gidebilirler. Aslında unutulmazlarsa belki de önemli bir şeyin alt yapısını bile oluşturabilirler, belki de bir şeyin özüdürler.

Böyle bir seri de başlatayım bakayım.

Öncelik Arto Tunçboyacıyan'la ilgili olan bir hikâye'nin...




Ece Temelkuran'ın kitabı 'Ağrı'nın Derinliği'nde enteresan bir hikâye var. (S48)


"Ben kendimi kendime ait hissediyorum" Arto Tunçboyacıyan, nihayet gün bitmeden rahat konuşabileceğim biri olduğunu düşünüyorum. Bu rahatlıkla, aslında İstanbul Ermenisi olan, hayatını İstanbul, Erivan ve ABD arasında geçiren Arto Tunçboyacıyan'la neredeyse dertleşiyoruz. O geniş geniş oturuyor ve orta yaşlı olmasına rağmen küskün bir çocuk gibi konuşuyor. Konuşurken kızıyor bazen, bazen sesi incelip üzülüyor:

"Ben buraya gelince Türk'üm, Türkiye'ye gidince Ermeni'yim. Burada da sevmezler beni pek. Adam oturmuş burada, tarihle ilgili politik pozisyon almış. Sen söylediklerinle pozisyonunu bozuyorsun. Rahatını kaçırıyorsun, sever mi hiç? 1915'te bir şey olmuş işte. Benim ailemden de bir sürü insan ölmüş. Ama şurada, hemen Erivan'ın dışında bir nükleer santral var. Patladı mı ne Ermeni kalır ne Türk. Hepimiz dünyalı olsak keşke. Allah kahretsin! Bu kadar şarkı yapıyoruz, bir türlü değişmiyor insanlar. Ben Ermeni olduğum için azınlığım, sen düşüncelerinden dolayı azınlıksın. Ne fark eder ki? 'İnsansan' azınlıksın zaten!"

Konserden önce, beyaz florasanın çiğ çiğ parladığı kuliste Tunçboyacıyan damarına basmışım gibi konuşuyor:

"Ben Anadolu'yu yaşamak istiyorum. Uçak yaparsın, füze yaparsın ama Anadolu gitti mi bir daha geri gelmez. Erivan'ın 150 kilometre dışında ev yaptırıyorum o yüzden. İzmir'e gittim olmadı, Erivan'da da yok o tat. Hiç değilse şehrin dışında biraz Sıvas soğuğu var. Anadolu kokusu."

Bir "dünyalı" onun Ararat'ı "nereden" gördüğünü merak ediyorum.

"Buraya ilk geldim, bir gece arkadaşımda kalıyorum. Baktım duvarda müthiş bir dağ resmi. 'Bu Ermeniler sanatçı adam,' dedim, 'Ne güzel çizmiş dağı.' Sabah kalktım ki resim değil, pencereden Ağrı görünüyor. O gün anladım, neden bu kadar çok o dağdan bahsediyorlar. Buradan şiir gibi görünüyor dağ. Ben askerliğimi Ağrı'da yaptım, o zaman anlamadım. Ama buradaki adam kendini o dağa ait hissediyor işte. Bu dünyada kendini o dağa ait hisseden bir tek millet var: Ermeniler. Şimdi soruyorum sana: Bir dağa kim daha çok sahiptir? Dağı elinde tutan mı, yoksa dünyanın neresine giderse gitsin kendini ona ait hisseden mi?"

Ararat'ın uzaktan görüntüsüyle bir dağa ait olduğunu hisseden bir halka "Donanma Bandosu" (Armenian Navy Band) ile deniz taşımaya çalışan Arto bütün bu karmaşadan yorulmuş olmalı ki sahneye çıktığında hiçbir dilde olmayan, kendi uydurduğu bir dilde şarkılar söylüyor...

Böyle devam ediyor yazı...


Şimdi şu fotoğrafa dikkatli bakın.




Arto Tunçboyacıyan ve Armenian Navy Band'ın 'How much is it yours?' adlı albümünün kapağının içi.
Sol tarafta Ağrı dağı, yani Ararat, sağda Arto Tunçboyacıyan. Sol taraftaki sizce de Arto'nun yukarıya aldığım yazıda anlattığı hikâyeden esinlenmiş bir görüntü olamaz mı? Hani tablo zannettiği ama aslında pencereden görünen Ararat? Ben adım kadar eminim. Bu o...
Bu beni nedendir bilmiyorum ama çok derinden etkiledi, paylaşmak ihtiyacı hissettim.
Bu arada, Ararat'ın Türkiye'den ve Ermenistan'dan görünüşü konusuna gelirsek... Gerçekten de öyle bu. Bir dağa 2 bin küsur metreden bakmak başka, 900 metreden bakmak başka. Erivan'da şansınız yaver gider ve hava güzel olursa inanın hayatınızda unutamayacağınız bir manzaraya şahit olursunuz. Ararat izin verir ve yüzünü gösterirse tabiî. Ne Ağrı'dan ne Iğdır'dan, nereden bakarsanız bakın aynı ihtişamı yakalayamazsınız...

2 yorum:

Aydan Atlayan Kedi dedi ki...

Kitabı bugün bitirdim. Ne hoş bir tesadüf :) Mutlaka okunması gerektiğini düşünüyorum çünkü konuşabilmek ve sorunlarımıza çözüm yolları bulabilmek üzerine insanın ufkunda önemli bir ışık olacağına inanıyorum.

Nükhet Everi dedi ki...

Aynı düşüncedeyim... Ayrıca, bu kitabın üstüne mutlaka Hrant Dink'in 'İki Yakın Halk, İki Uzak Komşu' kitabı da okunmalı. Tavsiye ederim... :))))

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails